İstenmez.. Zümer Suresinin 39/44. Ayeti açıkça şefaatin tamamı sadece Allah'a mahsustur der. Dolayısıyla şefaat Allah'a mahsustur. Her kul şefaate muhtaçtır, şefaat edecek olan da Allah'tır. Allah Kur'an'da Resullerin dahi hesaba çekileceğini ifade etmiştir. Felenes elennelleżîne ursile ileyhim veleneselennelmurselîn/gönderdiğimiz peygamberleri hesaba çekeceğiz, peygamber gönderdiğimiz toplumları da hesaba çekeceğiz. (Araf Suresi 7/6) Peygamberleri hesaba çekeceğini söyleyen Kur'an bir tarafta, Allah'tan daha merhametli bir Peygamber imajı öbür tarafta.
Peygamber'in şefaati nasıl anlaşılıyor? Allah bir adamı cezalandıracak, Peygamber Allah'ın elinden adamı alacak. Hatta bir de rivayet uydurmuşlar, en sahih kitaplara şöyle koymuşlar: benim şefaatim, ümmetimin en büyük günahkarları içindir. (Bkz: Tirmizi, Kıyamet II, 2437) Yani şöyle mi anlayacağız?: en büyük günahkarları Peygamber affeder, küçükler Allah'a kalır! Bu ne cüret? Bu ne cesaret?
Şefaat meselesi ele alındığında Mekke müşriklerinin bir inancıydı. Kur'an'da içinde şefaat geçen ayet sayısı yirmi beştir. Yirmi ikisi doğrudan menfi olarak, olumsuz olarak şefaati olumsuzlar. Zaten bir tanesi şefaatin tamamını Allah'a isnat eder. Bir tanesi de nötrdür. Onun için müşriklerin inancı olan kayırma inancı ki bu torpil inancıdır. Şefaatin bir başka anlamı torpildir, kayırmadır, adam kayırma. Bunların olduğu bir iman, iman olur mu? Allah torpil geçecekse, torpile izin verecekse, adam kayırmaya izin verecekse peki o zaman ilahi adalet ve hakkaniyet nerede kaldı? O zaman zerre miktarı kötülük işleyen de, iyilik işleyen de onu görecek ayetine iman edenler neye iman etmiş oluyorlar? Mümin olmak tutarlı olmayı gerektirir. Her türlü tutarsızlık imanın zaafıdır. Bu da bir tutarsızlıktır.
Ещё видео!