Elhamdülillahi Rabbil Âlemîn, vessalâtü vesselâmü alâ rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmâîn.
Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim.
"İnsanlar, "İnandık" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler." (Ankebut/2)
“Ahir Zaman” fitnelerinin ayyuka çıktığı bir zamanı yaşıyoruz. Dünyanın dört bir yanında Müslümanlar tarifsiz ezâ ve cefâ çekiyor. İnsanlığın atası Âdem aleyhisselam döneminden beri süre gelen hak ile batıl mücadelesi, her geçen gün şiddetini arttırarak devam ediyor. Kuvvet ve kudretiyle tüm mahlûkata hükmeden Rabbimiz Zülcelâl ve Tekaddes Hazretleri Kur’an-ı Azimüşşan’da yaşadığımız bu hadiselere ışık tutarak şöyle buyuruyor:
"İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez." (Âl-i İmran/140)
Allah-ü Teâlâ imanımızdaki sadakatimizi ölçmek, bizleri sınamak ve kâinatta Allah’ın şahitleri olabilmemiz, şehitlik mertebesine erişebilmemiz adına bazı kâfirleri bize musallat eder. Bazen kâfirleri Müslümanlara galip getirir bazen de Müslümanları kâfirlere galip getirir. Dünya kurulduğundan beri bu düzen böyle devam etmiştir. Çünkü bu âlem “Dârul İmtihan”dır, “Dârul Fiten”dir. İmtihan âlemidir. Rabbim güzel sonuçlarla Kendisine varmayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin.
Tabi cereyan eden hadiselerin temeline baktığımız zaman, bu hadiselerin ülkemiz üzerinde oynanan oyunların bir parçası olduğunu görüyoruz.
İlm-i Ledün Sultanı Üstadımız Abdullah Baba Hazretleri bu meseleyi izah ederek:
“Ehli küfrün gözü her zaman Türkiye’nin üzerindedir. Bunun sebebi; kâfirlerdeki Osman Gazilerin, Fatihlerin, Yavuzların ve Kanunilerin evlatlarının, İslâmî bir dirilişle tekrar küfür âlemine tahakküm edeceğinin korkusu ve endişesidir.” buyururlardı.
“Cenab-ı Peygamber (aleyhissalatü vesselam) Efendimiz Konstantiniyye'nin fethini müjdeledi. Bu müjdeye mazhar olabilmek için öyle kimseler talip oldu ki, Allah-ü Teâlâ nasip etmedi. Ancak atanız Fatih Sultan Muhammed Han Hazretlerine Rabbim lütfetti.
Ertuğrul Gazi Hazretleri, oğlu Osman Gazi ile Konya Selçuklu Sarayını ziyarete gitmişti. Bu sırada Konya’nın manevi mimarı Mevlâna Hazretlerini de ziyarete ediyorlar. Mevlâna Hazretlerinin sohbet meclisine ve zikrullah halakasına katılıyorlar. Daha on dört veya on beş yaşlarında bir delikanlı olan Osman Gazi Hazretleri ve Mevlâna Hazretleri dua ediyor. Mevlâna Hazretleri duanın arkasından şöyle buyuruyor:
“Evladım öyle bir hükümdarlık kuracaksınız ki adı Devleti Âliye’yi Osmaniye olacak. Rabbim Zülcelal ve Tekaddes Hazretleri altı asır senin evladını dünyaya hâkim kılacak. Allah, devletini mübarek etsin.”
Onun için Osmanlı Devletinin temelinde de maneviyatın himmeti ve duası vardır. Bu itibarla, maneviyat erbabının olmadığı dönemlerde hep hüzün, hep gözyaşı ve hep zulüm görülmüştür. Rabbim, Üstadımızın himmet ve feyziyle bizleri bu sıkıntılı zamanlardan selamete çıkarsın inşallahu Rahman.
Peki, günümüzde vuku bulan hadiseler böyle cereyan edip gidecek mi? Belki daha beter hadiseler yaşanacak. Ancak Allah-ü Teâlâ’nın izni inayetiyle âti (gelecek) İslam’ın, akıbet muttakilerin olacaktır.
Peki, Müslümanlar olarak bizim bu zaman dilimi içerisinde ne yapmamız gerekiyor?
Âlemlerin Efendisi Hazreti Muhammed-ül Mustafa'nın (sallallahu aleyhi ve sellem) elinden ve eteğinden tutmamız gerekiyor. Bu ümmet ne zaman ki Hazreti Peygamber’den uzak kaldı, yolunu ve izini şaşırdı.
Araştırmacı Yazar Nuri Köroğlu
[ Ссылка ]
Ещё видео!