Hangi ilmin kişiyi âlim kıldığı meselesini tahkik etmeden önce Mekkî ve Gazzâlî
düşüncesinde bir ilmin yüceliğinin neye göre belirlendiğini ortaya koymak yerinde olacaktır. Mekkî’nin ifadesine göre her ilmin kıymeti, ihtivâ ettiği bilgilere göre derecelenir. Her âlimin değeri de ilminin türüne göre farklılık gösterir. Gazzâlî de bu fikri genişçe tahlil ederek benimser. Ona göre bir ilmin yüceliği, o ilimle elde edilen
bilginin yüceliğine; söz konusu bilginin yüceliği ise kişiyi mutluluğa ulaştırmasına
nispetledir. Benzer şekilde bir başka eserinde de bir ilmin şerefinin, o ilme konu
olan şeyin şerefiyle eşdeğer olduğunu ifade eder. Bunun anlamı, bir ilim ile bilinen
şey ne kadar kıymetliyse o ilmin de o kadar kıymetli olduğudur.
Mekkî’nin ilimler tasnifinde kendisinin muteber saydığı dört ilmin, ilk bakışta
sırasıyla akâid, tefsir, hadis ve fıkha tekabül ettiği söylenebilir. Bu tasnifte -selef
zamanında henüz disiplinleşmemiş olmaları sebebiyle- Arap dili ve belagatı, fıkıh usûlü, cedel ilmi, nazar ilmi ve hadis usûlü ilimleri, sonradan ortaya çıkan ilimler arasında sayılır. Bu tasniften hareketle Mekkî’nin düşüncesine göre kişiyi âlim kılan ilmi, selef zamanında mevcut olan dört ilim arasında aramanın gerekliliğiyle ilgili doğrudan ifadelere sahip değiliz. Bununla birlikte, ilerleyen bölümlerde ne ifade ettiği ortaya konacak olan, nefsini temizlemiş olanların kalplerinde ortaya çıkabilen ve kişiyi gerçek âlim kılan “yakîn ilmi”, isim olarak bu tasnifte yer almaz. İlgili bölümde açıklanacağı üzere Mekkî’ye göre yakîn ilmi, onun ilim tasnifinde yer alan selef zamanında olan ilimlere muttali olmayı da gerekli görecektir. Gazzâlî’nin eserlerinde eserin bağlamına göre değişen farklı ilim tasnifleri bulunur. Çalışmanın odağı açısından kullanılması uygun olan tasnif, İḥyâ’da ortaya konan “ahiret yolunun ilmi tasnifi”dir. Gazzâlî, ahiret yolunun ilmi [ʿilmu ṭarîḳı’l-âḫire] olarak nitelediği kişinin öte dünyasına fayda sağlayan ilimleri, “bâtın ilim”
olduğunu söylediği “mükâşefe ilmi”26 ve kalbin hallerinin ilmi olduğunu söylediği
“muâmele ilmi” olmak üzere ikiye ayırır. Mükâşefe ilmi, Allah’ın ve onun
sıfatlarının ilmidir ve “mârifet ilmi” olarak da isimlendirilir. Muâmele ilmi ise helal ve
haramı, nefsin yerilen ve övülen ahlâkî durumlarını, bunların yerilenlerinden
kurtulma ve uzak durma yollarını bildiren bir ilimdir. Gazzâlî bu ilmin, kendisiyle
amel edilmediği takdirde hiçbir kıymeti olmayan ve bütünüyle amele dayalı olan bir ilim olduğunu ifade eder. Ahiret yolunun ilmi tasnifi, yalnızca İḥyâ’da işlenen bir tasniftir ve İḥyâ, yalnızca muâmele ilmini açıklamak maksadıyla kaleme alınmıştır. Gazzâlî bu eserde, kağıda dökülmesine müsaade edilmeyen mükâşefe ilminden bahsetmediğini söyler. Çünkü
mükâşefe ilmi, mâhiyeti gereği kaleme dökülmeye uygun değildir.
Gazzâlî’nin tasnifinde muâmele ilmi, “zâhir ilim” ve “bâtın ilim” olmak üzere ikiye ayrılır. Zâhir ilim, bedenin amellerinin ilmi olup “ibadet” ve “âdât” olmak üzere ikiye ayrılır. Bâtın ilim ise kalbe ait amellerin ilmi olup “kalbin övülen amellerinin ilmi” ve “kalbin yerilen amellerinin ilmi” olmak üzere ikiye ayrılır. Bu tasnife göre kişiyi hakikate ulaştıran ahiret yolu ilminin ilk basamağı ibadetlerdir. Sonrasında toplumsal ilişkilerde kişinin hem kendisinin hem başkalarının hakkını gözeterek yaşaması gelir. Devamında ise kişinin kendi kalp hastalıklarının farkında olarak bunları düzeltmek için uğraş vermesi ve kalbini övülen hallerle bezemesi basamağına geçilir. Bu aşamaları gerçekleştirebilen kimse için mükâşefe ilminin kapılarını açmak mümkün olur. Mârifetullâhı ifade eden mükâşefe ilmi aşamasına gelen kimse, sürekli olarak Allah’ın sıfat ve fiilleri üzerine düşünür. Bu sayede zamanla bu kimsede
Allah’ın zât, sıfat ve fiillerinin tecellileri görülmeye başlanır. Bu silsileyi Gazzâlî şöyle anlatır: Muâmele ilminin faydası, ameli düzeltmektir. Ameli düzeltmenin faydası ise, kalbin halini düzeltmektir. Kalbin halini düzeltmenin faydası ise Allah’ın zâtı, sıfatları ve eylemlerinin kişiye âşikâr olmasıdır. Mükâşefe ilminin en üst noktası da maʿrifetullâhtır. Zaten kişinin peşinde olduğu asıl gâye de budur. Çünkü mutluluk, maʿrifetullâha erişmekledir. Yukarıdaki ifadeler, mükâşefe ilmine muâmele ilmi yoluyla ulaşıldığını açık şekilde ortaya koyar. Çünkü amelini düzeltmeyenin, kalbinin hallerini düzeltmesi mümkün değildir.
Kaynak ve devamı için: ÂLİM KİME DENİR? ḲÛTU’L-ḲULÛB VE İḤYÂU ULÛMİ’D-DÎN
ÜZERİNDEN KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEME / Ümmügül Betül KANBUROĞLU ERGÜN
Dr. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, İslam Felsefesi Anabilim
Dalı, Bursa, Türkiye, u.betul.kanburoglu@gmail.com, Orcid No: 0000-0002-4880-3879
[ Ссылка ]
Ещё видео!