Tarih: 05 Eylül 2012 Recep Tayyip Erdoğan AK Parti Genel Merkezi'nde genişletilmiş grup toplantısına katıldı. Erdoğan burada yaptığı konuşmada, “CHP yarın Şam'a gidecek yüz bulamayacak göreceksiniz ama inşallah biz en kısa zamanda Şam'a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi'nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi'nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi'nin, İbn-i Arabi'nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi'nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu'nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz" dedi.
"CHP SURİYE'DE DE BAAS'LA BERABER ÇALIŞIYOR"
Demek ki siz dağdakilerle müşterek çalışıyorsunuz. Siz zaten Suriye’de de Baas’la beraber çalışıyorsunuz. Aynen bu söylediklerinizi terör örgütünün siyasi uzantısı da söylüyor. Eğer ihtiyaç varsa biz gider dağdakilerle görüşürüz diyor. Aynısını Tunceli milletvekilimiz kaçırıldı diyor.
Nasıl bir kaçırılmaysa, iki gün içinde de geri gönderildi. İfadesi çok şık, “iyi çocuklar, bize iyi davrandılar. Güzel misafirperverlik yaptılar” neymiş? Dağa kaçırmışlar. Kime uyduruyorsunuz? Hepsi hikaye. Kusura bakmayın bunu kimse yutmaz. Ama CHP’liler bir şeyler devşirmeye çalışıyorlar. O gün bugündür genel başkanla daha yeni görüşmüşler.
Çok ciddi senaryolar oynanıyor bu ülkede.
SURİYE MESELESİ
Bizim geleneklerimizde misafir kutsaldır. Zamanında Osmanlı elçisi dahi sığınmacıların iadesini isteyen hükümdarlara “Onlar bize emanettir. Onları size veremeyiz” demişlerdir. Ancak CHP’nin bugün Suriye’den sığınan mültecilere takındığı çirkin tavır kendi tarihinden de tekrarlamıştır.
İşte CHP budur. Bugün CHP Azerbaycan’a Kırım’a göğsünü gere gere gidemez. Ama biz Saraybosna’ya da Kahire’ye de Tunus’a da Gazze’ye de Bakü’ye de göğsümüzü gere gere gideriz. En kısa zamanda Şam'a gideceğiz. Emevi Camisi'nde namaz kılıp, Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşacağız.
CHP’nin on yıllar boyunca üstünü örtmeye çalıştığı bu olay maalesef gerek Türk gerek Azeri tarihine acı bir hatıra olarak kazınmıştır. 1945 yılında 146 Azeri aydın Stalin zulmünden kaçıyorlar. Türkiye’ye sığınıyorlar. Azeriler öz kardeşlerinin yurduna gelip kucaklaşıyor. Stalin Türkiye’den bu Azerilerin derhal iadesini istiyor. Sınırdaki karakola telgraf çekiliyor ve mültecilerin iadesi isteniyor. Karakol komutanı emri defalarca teyit ettiriyor. Ancak CHP hükümetinden emir geliyor. Durumu anlayan Azeriler lütfen bizi siz kurşuna dizin kendi bayrağımızın altında bizi öldürün diyorlar. Ancak Ankara’dan gelen emir net. Boraltan köprüsünü geçen aydınlar, elleri bağlanmış olarak infaz ediliyor. Karakol komutanının bu elim manzara sonrasında intihar ederek canına kıydığı söyleniyor.
Bu olay bir ağıt oluyor:
Boraltan bir köprü, aşar geçer Aras’ı,
Yuğsan Aras suyuyla, çıkmaz yüzün karası.
Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni,
Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni.
Dönüp seslendim geri, merhametsiz birine,
Beni siz vursaydınız, şu gavurun yerine.
Ещё видео!