Yazan: Cuma Obuz
Seslendiren: Burak Kadıoğlu
Gazetecilik zor meslek…
Berlin Duvarı'nın yıkılmasından önce Almanya'da yaşanan kargaşa ve kaosu o dönemi yaşayan veya konuya ilişkin birkaç eser okuyup araştırma yapan herkes bilir. Giderek yükselen sokak olayları, suikastler, çatışmalar ve baskınlar… Tüm bunların ortasında bir resim almak ve fikrini hür bir şekilde ifade edebilmek için koşturan bir gazeteciyi düşünün. Ya da dönemin Alman hükümetine karşı eleştirel yazılar yazdığı için, sokaklardaki katliamları resmettiği için hapse atılan, dayak yiyen ve işkence gören bir gazeteciyi düşünün. Bu bir film senaryosu değil elbette. Bunu o dönemde Almanya'da yaşayan birçok gazeteci bizzat yaşayarak tecrübe etti.
Sadece Almanya'da mı peki? Elbette hayır… O dönemin ABD, İngiltere, Fransa, Asya ülkelerinde veya savaşların yaşandığı Ortadoğu'da... Yani gazetecilik mesleği her yerde zor olmuştu ve zor olacaktı…
Düşünün Afganistan'ın işgal edilmesi sırasında bir savaş muhabirinin yaşadıklarını. Dahası Sovyetlerin işgal ettiği tüm bölgelerde kalemini eline alan gazetecilerin bu hareketinin intihar anlamına geldiğini düşünün…
Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Daha 2006 yılında yayınlanmaya başlayan Wikileaks belgelerinde bir gazetecinin ve kameramanın Irak'ta ABD helikopterinden açılan ateş sonucu nasıl katledildiğini tüm dünya izlemişti.
Globalleşen dünyada savaş muhabirlerinin bunları yaşaması, doğal bir sonuç olarak gelebilir bazıları için fakat ya savaş olmayan bölgelerde öldürülen, işkence gören, hapsedilen veya tehdit edilen gazetecilere ne demeli… Sovyetler, ABD, Avrupa veya diğer ülkeler… Yüzlerce kalemi kan ile susturmalarının hesabını verebilecekler mi?
…
Gelelim ülkemize…
80'li ve 90'lı yıllarda gazeteci olmak, bu ülkede başına gelebilecek her şeye hazırlıklı olmak anlamına geliyordu. Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu suikasti, Necip Hablemitoğlu cinayeti, 28 Şubat'ta içeri alınan gazeteciler ve daha niceleri… Tek tek ele alınması gereken bu olayların birçoğunun faili meçhul olması da garip olan unsurların başında…
…
Yakın döneme gidelim…
Yıl 2006… Yer Türkiye… Bir gazeteci olan ve fikirlerini her platformda özgür ve korkusuzca dile getiren Hrant Dink, bir bankamatiğin önünde vurularak öldürüldü.
Dink, Ermeni asıllı bir Türkiye vatandaşıydı. Sözleri elbette herkesi memnun etmeyecekti fakat onun sözlerinde bu zamana kadar hep yanan Türk-Ermeni çatışmasının fitilini söndürecek şeyler vardı. O “Türk'ün ilacı Ermeni, Ermeni'nin ilacı Türk'tür” diyordu ve ABD ve AB'den medet umarak bu sorunu çözemeyiz diyordu. Her yerde konuşan ve herkesi muhatap alan biriydi. Doğru bildiklerini yazıyor ve eleştirilere de açık olduğunu her fırsatta ifade ediyordu. Defalarca tehdit almış olmalı ki konuşmalarında sürekli “Birileri rahatsız olacak” gibi ifadeler kullanırdı. Görüşünü desteklersiniz veya desteklemezsiniz Hrant'ın yaptığı tek kelime ile gazetecilikti. Ve o gazetecilik yapmanın bedelini canı ile ödedi.
…
Buradan son yaşanan olaylara gelelim. Son bir yılı ele alalım…
Dünya giderek yükselen bir ticaret savaşlarına sahne oluyor. Bu savaşın sonu nereye gider bilinmez ama bugün parasal konularda birçok devlette yöneticilerin yolsuzlukları ortaya çıkıyor. Kimisi gerçek, kimisi devletlerin yıldırma politikaları gereği kurulan düzenler. Ama ortada çok büyük bir bilgi kirliliği, dezenformasyon, baskı ve tehdit dili var. Bu ortamda yapılan araştırmacılık veya gazeteciliğin sonucunu merak mı ediyorsunuz? Son örnekler bunu açıklar cinsten…
Bulgaristan'da gazetecilik yapan Viktoria Marinova, ülkesinde yaşanan yolsuzlukların peşine düşmüştü. Belli ki derin bir araştırma yapıyordu Marinova… Çünkü defalarca tehdit edildiğini yakınları ile paylaşmış. Marinova'nın yolsuzluk konusunun üzerine gitmesinden endişelenenler düğmeye basarak süslü bir cinayet tasarlamışlar ve uygulamışlar. Marinova, alkollü bir şahsın saldırısına uğrayarak hayatını kaybetmiş. Bu cinayeti ilginç kılan şey cinayetin kim tarafından ve nasıl işlendiği değil elbet. Belki adi bir suç görüntüsü verilecek ve dosya kapanacak bir süre sonra ama Avrupa'da son bir yılda işlenen üçüncü gazeteci cinayeti olması ve bu cinayetlerin ortak konusunun da yolsuzluk olması işleri biraz daha esrarengiz hale getiriyor.
Marinova'nın yanı sıra Panama Belgelerini yayınlamasıyla bilinen Maltalı Daphne Caruana Galizia, aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetmişti.
Yine Slovakya'da yolsuzluk olaylarını araştıran 27 yaşındaki gazeteci Jan Kuciak'ın cesedi de evinde tek kurşunla vurulmuş bir halde bulunmuştu.
…
Marinova cinayeti ile eş zamanlı olarak yaşanan Cemal Kaşıkçı olayı ise gazetecilerin nasıl hedefe alınabileceğini gösterdi bizlere. Bu sefer başrolde Suudi Arabistan yer alacaktı.
Son söz; Son 10 yılda 900'den fazla gazetecinin öldürüldüğü, binlercesinin işkence gördüğü, tehdit edildiği veya hapse atıldığı bir dünyada gerçekçi ve tarafsız gazetecilik yapmak... Yani bu onurlu mesleği hakkıyla yerine getirmek gerçekten zor iş.
Ещё видео!