1937-38 Dersim Soykırımı, Seyid Rıza ve yoldaşlarının katli sadece İttihat ve Terakki’nin “tek millet, tek din, tek dil” ırkçı düsturu üzerine kurulmuş ırkçı, inkârcı, katliamcı devletin işi diye tarif edilemez. Ne yazık ki, Alevi ve Kürt tarihi boyunca çokça gördüğümüz, “her ağacın kurdu özünde olur” deyimine uyan ihanetin bir benzeri de bu soykırımda önemli bir rol oynamıştır.
Evet, Seyid Rıza, Elazığ tren garında kompartmandaki Mustafa Kemal’e “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun” diyerek tarihe mal olmuş o sözü söylemiş; Dersim Soykırımı’nda devlet tarafından başvurulan yalan ve hilelere işaret etmiştir. Ancak hem Koçgiri, hem Ağrı, hem Dersim’de, hem de günümüzde Kürt ve Alevi toplumunda iç ihanetler büyük sarsıntılara sebep olmuştur, olmaktadır. Devletin katliamcı ve soykırımcı politikaları kimi zaman iç ihanetlerle de beslenmiştir.
Koçgiri İsyanı’nda Murat Paşa’nın Koçgirililere ihaneti gibi…
Dersim’de Reyber’in Seyid Rıza’ya ihaneti, Şahan Ağa’ya üvey kardeşi Hıdo Pırço’nun ihaneti gibi. Koçgiri İsyanı öncesinde Hozat’ta Dersim ve Koçgiri ileri gelenlerinin, aşiret reisleri ve kanaat önderlerinin “elma ve zülfikar” üzerine yemin edip, sonra da telgrafla “biz uymayız eşkiyaya” demesi ihanet değilse nedir?
Koçgiri katliamından sonra Dersim’e geçen, Koçgiri ve Dersim’in yiğit evlatları Alişer ile Zarife’nin Tujik Dağı, Kafat mağarasında kirveleri Zeynel ve Rayvero Kop tarafından, birkaç altın karşılığı öldürülüp, kesik başlarının Nazmi Sevigen’e teslim edilmesi ihanetlerin en acısı değil midir?
Tarih boyunca resmi ırkçı, tekçi ideolojiye ve egemenlere bireysel rant ve çıkarları, korkaklıkları, karaktersizlikleri nedeniyle hizmet eden, kimi “Dede, Ana, Baba, hatta profesör, siyasetçi, dernek, dergah, Cem evi yöneticisi, kanaat önderi, tarihçi, sanatçı” geçinenlerin ihanetlerini görmezden gelemeyiz. Pir Sultan Abdal’ın söylediği “Düşmanın attığı taş değmez bana/Dostun bir tek gülü yaralar beni” dizeleri ihanetin, düşmanla işbirliği yapmanın ya da haksızlığa karşı sessiz kalıp, boyun eğmenin ne kadar yaralayıcı ve üzücü olduğunu çok iyi anlatıyor.
Osmanlı’nın ve devamı olan cumhuriyet yönetimleri de Dersim’i Alevi Kızılbaş, Rea Haq inancı ve Zaza, Kürt kimliğinden ötürü her daim “çıbanbaşı” gibi görmüş ve bu nedenle de “kökünden kesilip atılmasını” zorunlu ve gerekli görmüştür. Bunun için de 1875’lerde başlatılan Dersim coğrafyasının barajlar, askeri seferler, Türkleştirilme, Sunnileştirilme uygulamalarıyla ortadan kaldırılması için birçok rapor ve proje hazırlanmış ve Dersim’in insansızlaştırılması çabaları 1937-38 yıllarında büyük bir soykırıma dönüşmüştür.
Sevgili Pirim Seyid Rıza,
Ne yazık ki, bilişim çağının tüm olanaklarına, arşivlerin önemli oranda açılmış olması, tarih araştırmaları, soykırımı yaşayan canlı tanıkların anlatımları, belgesel ve filmler, yazılan kitaplara rağmen, Dersim Soykırımı’nın emrini verenlere olan bağlılık, bizleri derinden yaralıyor, üzüyor. Mustafa Kemal’in o tarihlerde hasta olduğu yalanına, yılana sarılırcasına sarılanların, tarihi belgeleri, belgeselleri, tanıklıkları, tarihçilerin kitaplarını, hatta resmi ideolojinin yanında yer alan yazarları da okumalarını da öneriyorum. ( örnek: Oktay Verel’in Sabiha Gökçen’in anlatılarını, Dersim’i nasıl bombaladığını, bundan nasıl büyük bir keyif aldığını, Mustafa Kemal’in S. Gökçen’i Dersim’e nasıl yolcu ettiğini, sonrasında da ise Gökçen’e nasıl üstün başarı madalyası verdiğini anlatan kitap, sayfa 103-109)
Tarihe, topluma, inancına karşı sorumluluk duyan, kimliğiyle ilgili aidiyet sorunu olmayanlar, İhsan Sabri Çağlayangil’in anlattığı “Dersimliler korkudan mağaralara iltica etmişti. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaralarda bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu” sözlerini bir daha okusunlar.
Pirim Seyid Rıza,
Sizden önce ve sizin döneminizde yaşanan ihanet, işbirliği, düşkünlükler günümüzde de yaşanıyor. Alevi, Kızılbaş, Kürt ya da insandan, güzellikten, özgürlüklerden yana olan herkese düşman zihniyetin temsilcilerine hizmet edenler şimdilerde de var.
Alevilere iftira, karalama ve aşağılamalarda bulunan, Karacaahmet Dergâhı ve Cemevlerini yıkmaya çalışan, Serçeşmemiz Hace Bektaş Veli Dergâhını gasp edip paralı giriş yaptıran, Cem törenleri için “cümbüş” diyen Alevi düşmanlarının Ramazan ve Muharrem yemeklerine katılan “dede, ana, baba kartvizitliler, dernek, cemevi, dergah yöneticileri, belediye ve merkezi koltuklara koşan siyasetçiler, kısacası kimi Hınzır paşa ve Rayverler şimdi de boy gösteriyor.
Onlarca yıldır Kürdistan topraklarına yağdırılan bombalar sonucu katledilen binlere, cezaevlerinde seçilmiş parti başkanlarına, milletvekillerine, belediye başkan ve yöneticilerine, zindanlara doldurulan on binlerce insana rağmen halen egemenlerle işbirliği içinde olan “keklikler”i, haramzedeleri de tarihe havale ediyorum. Tarih tüm ihanetleri de, ihanetçileri de yazacaktır.
Ещё видео!