Şair Jîla Huseynî, ailesinin zengin kütüphanesi sayesinde şiirle 15 yaşında tanıştı. Yaşam hikayesi, şiirleri itibariyle İranlı şair Füruğ Ferruhzad'a benzetildi.
Jîla Huseynî 1964 yılında Doğu Kürdistan'ın Seqiz şehrinde şair bir ailede hayata gözlerini açtı. Jîla Huseynî’nin şeyh olan dedesi de şair ve aynı zamanda hattattı. Hakim olan babası Mehran Huseyni, Jîla’ya en büyük desteği veren kişiydi. Onun sahip olduğu zengin kütüphane Jila için sihirli bir yaşam alanı oluşturdu. Jîla Huseynî babasının isteği üzerine 15 yaşında şiir yazmaya başladı. Babasının kitaplığından ve dedesinin şiirlerinden yararlanan Jila, büyük bir tutkuyla şiirlerini besteledi.
Şiirleriyle ön plana çıkan Jila henüz 15 yaşındayken babasının kuzeni Vefa Huseyni ile evlendirildi. Bu evlilikten Bahar Zühre adında bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Fakat bu evlilik beş yıl sürdü. Saqiz'de yedi yıl geçirdikten sonra Şahrez Nusodi ile tanıştı ve onunla ikinci evliliğini yaptı. Bu evliliğinden Ramin adında bir oğlu ve Jîna adında bir kızı oldu.
Jîla Huseynî, toplumunun acısını şiirlerinde dile getirdi
Jîla Huseynî, yaşadığı toplumun acılarını ve sevinçlerini şiirle dile getirdi. Bu yüzden şiir kitapları birçok dilde yayınlandı. Şiir ve öyküleme çalışmalarının yanı sıra çocuklara yönelik deneyimler de yazdı. Şiirlerinin zengin içeriği nedeniyle birçok ünlü şahsiyetle ile tanıştı ve aynı zamanda her zaman büyük şair Şerko Bekes ile diyalog halinde oldu.
İlk şiir kitabı, ‘Ber bayê çû’ (Rüzgârın Savurduğu)
"Ber bayê çu" adlı ilk şiir kitabını Farsça yazan Jîla Huseynî, 1984-1985 yıllarında Saqiz Radyosu’nda Kürtçe "Biz ve Değerli Dinleyicilerimiz" programını sundu. Radyoda sunum yaptıktan sonra eserlerini Kürtçe yazmaya başladı. Kitap okudukça edebiyata olan ilgisi arttı ve yazı dili oldukça zenginleşti. Şiir temaları ilk aşamalarda genellikle kadın, aşk ve yaşam üzerineydi.
İran devriminin olduğu yıllarda bir kadın şair olarak feodal klişeleri kırmak ve ilerlemek cesaret isteyen bir şeydi. Mevlüt üslubundaki şiirleri daha çok doğal kültüre ve kadının toprakla olan ilişkisine, aşka dayanıyordu. Eleştirel ve geleneksel toplum törelerine karşı, erkek tahakkümcü yaklaşımına karşı bir isyanın sesini taşıyan Jîla Huseynî, kadın şairleri kabul etmeyenlerin yaklaşımlarının aksine; kadınların dilini ve duygularını geliştirdi. Şiirdeki derinliği ve asi ruhu nedeniyle Fürug Ferugzad olarak da bilindi.
‘’Şiir aşık’tı, Jîla da maşuk’tu’’
Jîla Huseynî’nin ölümünden sonra yayımlanan kitabı Mirina Rojê'nin ( Güneşin Ölümü) önsözünü yazan Şêrko Bêkes, kendisini görmeye gelirken kaza geçiren genç şair için şöyle der: "Ben onu mektuplarından yakından biliyorum; şiir aşık'tı, Jîla da maşuk'tu." Bekes ayrıca şunları not düşer: "Toprak özgürlüğü, kadın özgürlüğü, sözün özgürlüğü için, aşk neredeyse o da oradaydı." Ayrıca bu şiir kitabı Jila’nın ölümünden sonra Kuzey Kürdistan'da Aram Yayınları tarafından Latin alfabesiyle basılmış ve Türkçeye çevrilmiştir.
Jila’nın “Geşeyî Evîn” (Aşkın Büyümesi) adlı bir şiir kitabı, 1995 yılında yayınladı. Jila hayattayken sadece bu kitabı çıkmış .“Qelay Raz” (Gizli Kale) adlı kitabı 1998'de yayınlanmıştır.
Jila, 27 Eylül 1996 tarihinde on aylık kızı ile, Tahran’a gelen Kürt şair Şerko Bekes’i karşılamaya gider. Ancak Seqiz’e yakın bir yerde geçirdikleri trafik kazası sonucu ikisi de hayatını kaybeder. Jila dünyadan göç ettiğinde henüz 32 yaşındadır ve Furuğla aynı yaşta, aynı kaderi paylaşarak hayatla vedalaşmıştır
Jila Huseyni'nin hayatı, Doğu Kürdistanlı görüntü yönetmeni Sirin Cihani'nin bir belgeseline konu olmuştur.
Jîla’nın şiirlerinden kısa bir durak şöyle:
‘’Eğer olur da bir kadın görürsen, endamı hüzünle süslüyse, gözleri kızıl ve hüzünlüyse, dudakları kuru ve çatlamışsa onu bana benzetiyorsan, şaşırma, deme bu zavallının resmidir, geçmiş albümümde bir anıdır.’’
Ещё видео!